İskoçya’da kalabalık şehirlerin kalabalığından uzakta bir köy var. Ya da en azından vardı. Karga uçarken, Cromarty’den kuzeye, Dornoch Firth’ın ötesine, Kuzeybatı Yaylaları’na doğru gidin ve bu kadim toprağın tepelerini ve göllerini görmek için yeşil, nazikçe yükselen kırsal bölgeyi geçeceksiniz. Yardım edemezsiniz ama bir neşe ve özgürlük ruhuna kapılırsınız. Okyanusa ulaşmadan önce, yaklaşık elli mil ötede, keskin bir şekilde sağa dönün ve doğrudan doğuya, Kuzey Denizi’ne doğru ilerleyin. Talimatlarımı dikkatlice izlerseniz, Forever’ın güzel tepelerinin kollarında yuvalanmış ve Eternity’nin suları tarafından öpülmüş küçük bir köye rastlayacaksınız.
Bu köyü hiç görmedim ve henüz orada olduğunu biliyorum. Muhtemelen Mardais’in büyük büyükbabası yaylalarda dolaştı ve o köyü ziyaret etti. O İskoç’du. Genç bir delikanlı olarak, tulumun sesinde hissettiğim coşkuyu hatırlıyorum. Sadece ayakta durup yalnız bir kavalcıyı dinlemeyi severdim, sonunda oradan oradan uzaklaşırdım. Gayda beni bugüne kadar büyülüyor, o kadar ki İskoç festivallerini takip ediyorum ve kelimenin tam anlamıyla pipoların arkasında dolaşarak saatler geçiriyorum. Çavdarın içinden gelen o özel kişiyle tanışana kadar kendimi yüksek yoldan giderken ve Loch Lomond’un ötesindeki alçak yolu takip ederken görüyorum. Sonra da Skye Tekne Şarkısı’nı söyleyerek Afton Nehri’nin County Ayrshire’dan yavaşça aktığı yere gidiyorum. Robert Bruce ve İskoç Kraliçesi Mary’nin ülkesi benim için çok özel bir hayranlık barındırıyor.
Aniden, zihnim Sonsuzluğun Kenarındaki Restorana, Marla, Gideon ve Theo’ya döndü. Gözlerimi açtım ve kararlı bir kararlılıkla Marla’ya dedim ki, her zaman İskoçya’yı ziyaret etmek ve ilk seferde yalnız gitmek istemişimdir. Sakıncası var mı Marla?
Hikayenin geri kalanını okumak için http://www.spiritual-simplicity.com adresini ziyaret edin.
GIPHY App Key not set. Please check settings