içinde

Kaygı, Depresyon ve Savunma Mekanizmaları

Psikanalizin Babası Sigmund Freud, insan deneyiminin bir parçası olarak anksiyete ve depresyon oluşumunu açıklayan kendi teorisini geliştirdi. Bu fenomeni açıklaması, ruhun üç bölümünden kaynaklanmaktadır. Freud’a göre insan ruhu id, ego ve süperego olmak üzere ikiye ayrılır. Bu üç bölüm ancak sonunda bir kişi büyüdükçe kazanılır. Psyche ve onun üç bölümünü daha iyi anlamak için, kişi dünya ve bileşenleri ile başlamalıdır.

Dünya çok sayıda ve farklı bileşenden oluşur ve bu bileşenlerden biri de insan organizmasıdır. Bir insan organizmasının hayatta kalmak ve çoğalmak için özel bir yeteneği vardır, onun rehberlik gücü açlık, susuzluk, acı ve seks korkusu gibi ihtiyaçlarıdır. Bu ihtiyaçların bir kişinin bilinçsiz zihninin bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Bir kişinin ruhu bu ihtiyaçlara duyarlıdır ve onları içgüdülere, dürtülere veya isteklere dönüştürür. Ruhun bu bölünmesi, zevk ilkesi adı verilen bir süreçle çalışır ve id’nin ihtiyaçları hemen karşılama sorumluluğu olarak tanımlanır. Bu davranış, tıpkı bir bebeğin acıktığı veya susadığı zaman ağlaması gibi daha çok bebeklik döneminde görülür. Bununla birlikte, bir kişinin ihtiyacı id ile karşılanmadığında, ihtiyacı daha da güçlenir.

Bu ihtiyaç daha sonra psişenin başka bir bölümüyle ilişkilendirilen bilinçli zihne girer. Ruhun bu kısmına ego denir ve bir kişinin bilinci veya gerçekliği ile ilgilidir. Ruhun bu kısmı gerçeklik ilkesine göre işler. Gerçeklik ilkesi, egonun, ihtiyacı karşılayacak uygun nesneyi bulur bulmaz, bu ihtiyacı karşılamak için cevap vereceği inancı ile ilgilidir. Bununla birlikte, ego bir organizmanın ihtiyaçlarına sürekli olarak cevap verdiğinden, bazen hedeflerine ulaşmanın önünde engellerin yanı sıra hedeflere ulaşmasına yardımcı olan şeyler yaşar. Ego, bu iki tür faktörü, özellikle de bir organizmanın hayatındaki en etkili iki kişi olan ebeveynleri tarafından verilen ödüller ve cezaları takip eder. Egonun kaçınılması gereken engeller ve alması gereken stratejiler hakkında tuttuğu kayıtlar, kişinin ruhunun üçüncü bölümü olan süperegoya aktarılır. Ruhun bu kısmı ancak bir kişi yaklaşık beş ya da yedi yaşındayken tamamlanır.

Süperego iki alt kısma ayrılır: vicdan ve ego ideali. Vicdan, cezaların ve uyarıların içselleştirilmesidir, ego ideali ise kişinin karşılaştığı ödüllere ve pozitif modellere dayanır. Süperego, alt bölümleriyle birlikte, utanç, suçluluk ve gurur gibi duygular yoluyla kendi gereksinimlerini egoya iletir. Süperegonun varlığından dolayı, kişi aynı zamanda yeni ihtiyaçlar ve dilekler de edinir. Bununla birlikte, bu yeni ihtiyaçlar biyolojik kökenlerden çok sosyal kökenlere dayanmaktadır. Süper egodan gelen bu yeni dilekler bazen id’den gelen isteklerle çelişir ve çoğu kez egoyu bunalmış veya tehdit altında bırakır.

Bu ezilmiş ve tehdit edilmiş ego hissi, kaygının geldiği yerdir. Freud’a göre üç tür kaygı vardır. İlki gerçekçi kaygı olarak adlandırılır ve fiziksel dünyadan gelen tehditlerin sonucu olan insan korkuları şeklini alır. İkincisi, ahlaki kaygı olarak bilinir ve egonun sosyal dünyadan algıladığı tehdidin bir sonucudur. Genellikle suçluluk, utanç ve cezalandırma korkusu gibi duygular şeklini alır. Son olarak, üçüncü tür anksiyete nevrotik anksiyete olarak adlandırılır ve bu, id’den gelen dürtülerle boğulma korkusunun bir sonucudur.

Egonun bunalmış hissetmeden bu tehditlerle başa çıkabilmesi için, bazen bilinçsizce dürtüleri bloke eder veya onları daha kabul edilebilir biçimlere çevirir. Bu engelleme ve çarpıtma süreci, Freud’un savunma mekanizması dediği şeydir.

Savunma mekanizmaları çeşitli biçimlerde gelir. Özellikle bir mekanizmaya kendine karşı dönüş denir. Bu, bir kişi başkalarına karşı nefret, saldırganlık ve öfke gibi olumsuz dürtüleri hissettiğinde, ancak bu dürtüleri kendi kendine değiştirdiğinde gerçekleşir. Bu aşağılık, suçluluk ve depresyon gibi insan duygularını açıklar. Freud, depresyonun aslında bir kişinin kabul etmeyi reddettiği öfkeden kaynaklandığını da açıklıyor.

Günümüzde giderek daha fazla insan kaygıları ve depresyonlarıyla ilgili sorunlar yaşadıkça, bu kavramların Freudyen bir bakış açısıyla daha iyi anlaşılması sorunun çözülmesine gerçekten yardımcı olabilir. Freud’a göre, çözüme ancak bir kişi bilinçaltındaki bu deneyimlerden veya fikirlerden haberdar edildiğinde ve terapi muhtemelen bilinçdışında köklenen sorunların köküne yönlendirildiğinde sağlanabilir.

Ne düşünüyorsun?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

GIPHY App Key not set. Please check settings

Anksiyete Depresyonu: Endişesiz olmayı öğrenin.

Depresyonun kontrolünü ele geçirmesine izin veriyor musun?