Depresyon dış etkenlerden mi kaynaklanıyor yoksa kendi zihnimiz ve bedenimiz mi?
Cevap, bazılarının inanmak istediği kadar basit olmayabilir. Yaygın olarak kabul edilen görüş, depresyonun korku, üzüntü, endişe ve endişeyle sonuçlanan olumsuz olaylardan veya koşullardan kaynaklandığıdır. Kasvetli hava, saat altı haberi ve hatta toplumu genel olarak nasıl gördüğünüz gibi dış faktörler de depresyonun başlıca kaynakları olarak kabul edilir.
Bu konuda depresyonla ilgili bir başka düşünce ekolü de biyoloji ve biyokimyaya dayanmaktadır. Bu teoriye göre, depresyonun, kişinin psikolojik ve duygusal dengesini etkileyen kimyasal dengesizliklerden kaynaklandığı varsayılır. Bununla birlikte, psikoloji disiplini, kimyasal değişikliklerin psikolojik durumun etkileri olduğunu, tersi olmadığını iddia ederek farklı bir yol izler.
Depresyonun beyindeki çeşitli kimyasal değişikliklerle bağlantılı olduğunu gösteren raporlar ve çalışmalar var. Beynin kimyasal reseptörlerindeki değişikliklerden depresyonun olası nedenleri olarak bahsedilmiştir. Aynı şey, merkezi sinir sisteminin cesur işini yapan sinirlere ve biyokimyasal vericilere verilen hasar için de söylendi. Serotoninden genellikle bahsedilir, ancak diğer sinir reseptörleri de konuyla ilgili çeşitli çalışmalarla adlandırılmıştır. Noradrenalin ve dopamin seviyeleri de bazı çalışmalarda depresyonla bağlantılı olarak belirtilmiştir. Çoğu antidepresan ilacın hedeflenmesi için tasarlanan bu ilaçlar. Temel fikir, yukarıda bahsedilen kimyasalların düşük seviyelerinin depresyona neden olmasıdır, bu nedenle daha yüksek seviyeler canlandırıcı olmalıdır. Çoğu depresyon vakası bu şekilde başarılı bir şekilde tedavi edilirken, hala çözülmesi gereken bazı sorunlar vardır. Düşük seviyeler, sorunun kendisinin kökü olmaktan ziyade başka bir sorunun göstergesi olabilir.
Psikoloji, temel neden değilse, depresyonda önemli bir faktör olabilir. Araştırmalar, duygusal veya psikolojik travma geçiren kişilerin yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde depresyon geliştirme olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu, özellikle travmanın kişinin biçimlendirici yıllarında meydana gelmesi veya yaşamındaki güvenilir bir figürden kaynaklanması durumunda geçerlidir. Karamsarlık, bir kişinin depresyona girmesini de kolaylaştırabilir, ancak çoğu bunu önemli bir faktör olarak görmez. Bazı araştırmalara göre anksiyete bozuklukları da depresyona yol açabilir. Bu, bir kişinin algılanan görevlerini yerine getirme yeteneğini engelleyen anksiyete bozukluklarının neden olabileceği olumsuz benlik algısından kaynaklanmaktadır. Bunlar, diğer anksiyete bozuklukları arasında sosyal kaygı ve performans kaygısını içerebilir. Negatif benlik algısı çökerken, kişinin gerçeklik görüşünü değiştirmeye başlar. Sonunda, depresyon başladığında, her şey kasvetli ve umutsuz görünür.
Şu an için, depresyonun zihinsel bir durum mu yoksa biyolojik bir durum mu olduğundan emin olmak zordur. Tartışmanın her iki tarafında da faktörler olduğunu gösteren çok sayıda kanıt vardır. Bununla birlikte, madalyonun her iki tarafının da kesin cevap olduğunu gösteren bir kanıt eksikliği var. Konuyla ilgili daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulacak, özellikle de depresyon hakkında bazı cevapsız sorular olduğu için. Örneğin, depresyonun ailelerde sık sık ortaya çıktığı gerçeği, bir tür genetik bağlantıya işaret ediyor. Ayrıca zihin durumunun depresyon üzerinde bir etkisi varsa, nihilizm ile depresyon arasında istatistiksel bir ilişki olur mu? Açıktır ki, bu durum hakkında hala keşfedilecek çok şey var.
GIPHY App Key not set. Please check settings