Birlikte enfes güzelliğe sahip bir bahçede güzel bir patikada yürüdük. En narin formlara sahip çiçekler, egzotik kokularını, havayı her zamankinden daha ince bir koku ile parlatmak için harmanladı. Elbette, düşündüm ki, Eden böyle görünüyordu. Parlak renkli tüylere sahip kuşlar şarkı söylerken, boyalı kelebekler çırpınan piruetlerle dans ederek bir renk cümbüşü yarattı.
Bir bahçe partisinin ortasında yakındaki bir açıklıktan geçtik. Masalar ve sandalyeler, bir barınak gölgelik görevi gören uzanmış dalların karmaşasının altına düzgün bir şekilde yerleştirildi. Etrafımızda rahatlatıcı konuşma ve kahkaha sesleri duyuldu. Açıklığın öteki tarafındaki bir masaya yaklaşırken kalabalığın üzerine bir sessizlik düştü. Daha yakından bakıldığında, o masada sadece bir kişinin oturduğu görüldü. O kişi Tanrı’ydı, tıpkı onu Büyük Şehir’de gördüğüm gibi görünüyordu. Merhaba Tanrım, ne yapıyorsun tek başına oturuyor? Diye sordum.
Bazen Tanrı olmak yalnızlık çekiyor. Lütfen oturun, dedi bizim yönümüzü işaret etti. Sandalyeler çektik ve O’na katıldık.
Neredeyiz? Burası cennet olabilir mi, Tanrım? Diye sordum.
Hayır. Bu cennet değil. Cennet ne burada ne de orada. Sizi temin etmeme izin verin, cennet size sandığınızdan daha yakın. Senin içinde. Bunların hepsi içinizden kaynaklanıyor. Hem cennet hem de cehennem zihninizin içindedir. Tek yapmanız gereken, sahip olmak istediğinizi seçmek.
Tanrı seni kutsasın, tüm söyleyebileceğim buydu. Ne kadar saçma bir şekilde aptal göründüğümü anlayınca hemen özür diledim, utanma John. Tanrı, genel olarak niyetin önemli olduğunu söyledi.
Teşekkür ederim efendim, Marla ve Gideon içinde bulunduğum kötü durum karşısında neşeyle kıkırdarken cevap verdim.
Neden bir şey söylemiyorsun, Gideon? Diye sordum, kelimelerin kaybolduğunu hissederek.
Bu senin partin, John. Ziyaretini kutluyorduk.
Hikayenin geri kalanını okumak için http://www.spiritual-simplicity.com adresini ziyaret edin.
GIPHY App Key not set. Please check settings