Dünya ve başkalarıyla etkileşime girdiğimizde, gerçekten dış çevre ile mi meşgul oluyoruz yoksa gerçekten sadece düşüncelerimizle ve kendimizle mi etkileşime giriyoruz?
Bunu daha da açıklamak için bir senaryo: Alex sokakta şişman bir adam görüyor. Bu adamın gerçekten şişman olduğunu düşünüyor; bu nedenle çok şanslı bir hayat yaşıyor olmalı. Şişman adamın gerçekten şanslı bir hayat yaşayıp yaşamadığını asla bilemeyeceğiz. Ama Alex’e göre, kararı verdiği anda bu doğrudur.
Benim fikrim, tüm izlenimlerin ve yargıların kişisel ve kişisel olduğu yönündedir. Dışsal olan tam da böyledir. Dışsal, gerçekten içimizde ortaya çıkan düşüncelerle doğrudan ilişkili değildir. Ortaya çıkan düşünceler, dışarının yorumlarıdır. Bu nedenle, tüm yargıların kendi içinden çıkması gerekir. Birinden hoşlanmadığımızda, o kişiden gerçekten hoşlanmıyor muyuz yoksa zihnimizde ortaya çıkan kişinin imajından hoşlanmıyor muyuz?
Metafiziksel olarak konuşursak, her birimizin sadece kendimizin bilincinde olduğumuzu görüyoruz! Bu oldukça soyut ve açıklaması zor. Öz farkındalık yorumunun bireysel noktaları, içsel olan alışılmış kalıplarla renklendirilir. Biz (bilinçler) kendi alışılmış koşullanma lenslerimiz aracılığıyla görürüz.
Alışılmış etkileri göstermek için bir örnek:
Tek bir nesneyi görüntülerken, üç kişinin 3 farklı görüşü / yorumu olacaktır. Ancak görüşlerin hiçbiri GERÇEK değildir. Sadece GERÇEĞİN görüntülerini yansıtırlar.
Öyleyse, bir ortam veya dünyadaki farkındalık / bilinç noktalarının birbirini anlamasına izin veren nedir? Kültürel koşullanma ve etkileşim izlenimini bağlayan ve yaratan oldukça yaygın / standartlaştırılmış bir inançlar sistemidir. Kelimenin tam anlamıyla düşüncelerimiz ve koşullarımızla sınırlı büyük bir inanç sisteminde yaşıyoruz!
Yukarıdaki başka bir seviyeye baktığımızda, tüm öz farkındalıkların farklı yönlere odaklanan TEK bir kaynağın farklı bakış açıları olduğunu görüyoruz.
GIPHY App Key not set. Please check settings